Bize en doğru hareket metodunu
göstererek yanlış yapmaktan koruyan ve en kısa yoldan başarıya ulaşmanın
yollarını gösteren Allah’a hamd; Allah’ın yönlendirmelerine teslimiyet gösterip
mücadele ederek kısa zamanda büyük zaferlere ulaşan Rasulü Sallallahu Aleyhi ve
Sellem’e salat-u selam; şanlı Nebi’nin sancağını yeniden dalgalandırmanın
mücadelesini veren kardeşlerime selam ile.
Geçen sayıda Ortadoğu’da, özellikle Suriye’de sokağa dökülen, sonra da
silahlı mücadeleye başlayan halkın ve onları bu yola sevk edenlerin
düşünmedikleri noktalara temas etmiş ve böyle bir hareket yerine ‘Önce neler
yapılmalıydı?’ konusuna başlamıştım. Özetle;
1- Öncelikle
büyük ve sağlam bir cemaatin oluşmuş olması gerekirdi. Böyle bir
cemaatte;
a-
Ehliyet ve cesaret sahibi lider,
b- Ehliyet
ve cesaret sahibi aynı zamanda disiplinli ve itaatkâr kadrolar,
c-
Cesaret ve disiplin sahibi, cemaate itaat kabiliyeti kazanmış milyonlarca
insandan oluşan bir kitle
d- Böyle kitleleri sevk ve idare
edebilmek için gerekli sistem ve teşkilat yapısı,
e- Bunlara ilaveten hem lider, hem
kadro ve hem de cemaatin fertlerinin tamamına yakınında hedefin doğruluğuna,
ulaşılabilir olduğuna ve ulaşılmasının bir zaruret olduğuna kuvvetli bir inanç
ya da imanın oluşmuş olması.
2- Bir
taraftan bu şartları taşıyan bir cemaat meydana getirilirken bir taraftan da
uzun yıllar sabırla tebliğ ve eğitim çalışmaları yapılmalı ve milyonlarca insan
eğitilmeliydi. Çünkü Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem tebliğ edilmemiş
insanlara savaş açılmasını yasaklamıştır. İnsanların düşünmeleri ve tercihte
bulunmaları için tebliğ etmek ve süre tanımak bir zorunluluktur. Tebliğ
yapılacak ve silaha sarılınmayacak olduğu gibi dik durulacak ve taviz de
verilmeyecektir. İşte bunlar nebevî metodun temellerindendir. Suriye’de bu
hareket başlatılırken bunlara uyulmamıştır. Bunların dışında dikkate alınması
gereken daha birçok stratejik nokta vardı. Hiçbiri dikkate alınmadı. Dikkate
alınması gereken diğer hususlarla konuya devam ediyorum:
3- Birinci maddede belirtilen şartlara sahip bir cemaat
teşekkül etmiş olsa ve ikinci maddede anlatılan kitlelere tebliğ yapılması
şartı yerine getirilmiş olsa bile sokağa çıkmadan evvel halk desteğinin sonuna
kadar devam edip etmeyeceği hesaba katılmalıydı. Bu da halkın sağlam bir
şekilde eğitilmesine, cemaatine ve liderine tam güvenmesine bağlıdır.
Halk desteği zalim iktidarları
devirme aşamasında lazım olduğu gibi hedefe varıldıktan, zafere ulaşıldıktan
sonra da gereklidir. Çünkü yapılan bu halk devriminden rahatsız olan devrimin
iç ve dış düşmanları boş durmayacak ve devrimi başarısız kılmak için ellerinden
geleni yapacaklardır. Hatta bazı devletler devrim yapan halklara ambargo
koyacak, onları ve devrimlerini boğmaya çalışacaklardır. İran’da 1979’da gerçekleştirilen
ve milyonların katıldığı bir halk devriminden sonra bugüne kadar geçen 34 sene
boyunca İran devletine ve halkına ambargo uygulanmadı mı?
Yıllarca devrim karşıtları desteklenmedi mi? Ambargo, fitne ve her türlü
entrikadan başka hatta Irak devletinin İran’a savaş açmasını sağlamadılar mı?
Amerika tarafından ğayri meşru bir yolla iktidara getirilen Saddam Hüseyin 8
sene İran’la savaşıp kendi devletine de İran’a da büyük zararlar vermedi mi?
İran devrimini gerçekleştirenler medreselerde yüz binlerce talebeyi
yetiştirmemiş, bunların her birini disiplinli, itaatkâr ve fedakâr hale
getirmemiş ve bu talebe ve hocalarla milyonları eğitmemiş olsalardı bu kadar
ambargolara, fitnelere ve iç karışıklara karşı koyabilirler miydi? İşte bunun
için cemaat, tebliğ ve eğitim lazım.
Suriye’de
hesapsızca başlatılan ve büyük bir siyasi hata olan bu hareketin bir an için
başarılı olduğunu düşünsek bile sonrasında Rusya, İran, Irak, Lübnan ve Çin
tarafından ambargo uygulandığında cemaatsiz ve eğitimsiz bu halk ambargolara
rağmen devrimi desteklemeye devam edebilecek mi? Kıtlığa ve kuyruklara razı
olabilecek mi? Hele bu devletlerden biri veya ikisi saldırıya geçerse durum ne
olacak? Eğitimsiz halk bütün bunlara ne kadar dayanabilir? Bugün zalim
iktidara karşı savaşırken bile birlik beraberlik içinde olmayan ve bazen
rejimle savaşmayı bırakıp birbirleriyle savaşan yaklaşık 1500 silahlı örgüt,
devrimden sonra birbirleriyle iktidar mücadelesine girmeyecekler mi?
Birbirleriyle savaşan ve savaşacak olan bu örgütleri halkın desteklemesi mümkün
mü?
Suriye halkı olaylar başladığı andan itibaren
ekseriyetle bu hareketi desteklemedi ve çatışma bölgelerinde yaşayanlar ya
başka şehirlere ya da başka devletlere gitmeye başladı ve bu göç her gün
artarak devam ediyor. Gerek Suriye’de kalanlar gerekse başka devletlere göç
edenler hepsi de çok zor şartlar altında yaşam mücadelesi veriyorlar. Yiyecek
ekmek ve kalacak küçük bir ev bulamıyorlar. Türkiye Devleti’nin hazırladığı
çadırlar doldu taştı ve artık kimseyi kabul etmiyorlar. Suriye halkı olaylar
başladıktan birkaç ay sonra usanmaya ve eski günleri özlemeye başladı. Bu
mevcut iktidardan razı olduğundan değildi elbette. Bu kadar hesapsızca
başlatılan, bölük pörçük ve başıboş bir hareket bırakın Suriye halkı gibi
cemaatsiz ve eğitimsiz bir halkı, eğitimli bir halkı bile usandırır ve eski
günleri arar hale getirir. Bugün gelinen durum aynen budur. Büyük hatanın
bedeli de büyük olmuştur.
4- Suriye’de bu olaylar başlatılırken düşünülmeyen diğer
bir nokta da zalim iktidarın devrilmesinden sonra nasıl bir düzenin ve kimlerin
iktidara geleceği idi. Muhaliflerin düşündüğü tek husus zalim düzenden ve zalim
reisten bir an evvel kurtulmaktı. Hâlbuki gelenin gideni aratma ihtimali her
zaman vardır ve bu ihtimal daima hesaba katılmalıdır.
Ayrıca bu sahte ve kanlı Arap baharını başlatan perde
arkasındaki tahrikçi güçlerin muhalif ve mazlum halkı kullanıp, onların eliyle
sahte bir devrim gerçekleştirip yine kendine bağlı kadroları işbaşına
getireceği ve bizim açımızdan bir şeyin değişmeyeceği ihtimali hep göz önünde
tutulmalıdır. Bunu neden yapsınlar? denilebilir. Yaklaşık 90 yıldır diktatör
sistemlerin baskısı altında bunalan halkların gazını almak için yaparlar. Bugün
bu sahte devrimi yaptırmazlarsa halkın 20-30 sene sonra gerçek devrimi
yapacağını anladıkları zaman yaparlar. Mevcut iktidar emperyalist süper
güçlerin bazı isteklerini yerine getirmemeye başladığı zaman yaparlar. O
diktatörleri ve zalim düzenlerini yıllarca destekledikleri gerçeğini örtbas
etmek için onların aleyhinde bu hareketleri başlatırlar ve muhalifleri
desteklerler. Böylece o zalimlerin destekçisi olduklarını mazlum halklara
unutturdukları gibi yeni kurulacak düzenin başına kimlerin getirileceği
konusunda da söz sahibi olurlar ve hatta yeni düzeni ve kadrosunu tayin
edebilirler.
Onlar bu ve buna benzer başka
sebeplerle böyle hareketleri başlatabilir veya destekleyebilirlerse de biz
Müslümanlar olarak olaya nasıl bakmalıydık?
Cemaatsiz, plânsız ve kontrolsüz bu hareketin bir an için başarılı olduğunu
ve zalim düzenin yıkıldığını kabul etsek bile ondan sonrasını düşündük mü?
Hayır.
Cemaatsiz ve eğitimsiz bu silahlı
grupların bir İslâm devleti kurmalarının mümkün olmadığı açıktır. Bu silahlı gruplar şimdiden birbirleriyle
savaşmaktadır ve hiçbirinin devlet idare edebilecek ne bir kadrosu ne bir
entellektüel birikimi ne de bir devlet tecrübesi vardır. O halde başkalarının
müdahale edeceği ve yönlendireceği şimdiden bellidir. Gerek süper güçlerin ve
gerekse komşu devletlerin Suriye’de oluşacak yeni düzene müdahale etmeme
ihtimalleri yoktur. Çünkü dünya küçülmüştür ve
her yeni oluşum birçok devleti askeri, siyasi ve ekonomik açıdan yakından
ilgilendirmektedir.
Madem mevcut düzen yıkılsa bile bu savaşan
Müslüman gurupların istediği bir düzenin kurulma şansı yoktur o halde ne için
savaşmaktadırlar? Başkalarının projelerini gerçekleştirmek için mi? Mevcut
düzenin yıkılmasından sonra kimler iktidara gelecekse bırakalım onlar
savaşsınlar. Bu hareketin sonunda eğer biraz daha fikir ve inanç özgürlüğünün
olduğu bir Suriye meydana gelirse oranın Müslüman muhalifleri bu ortamdan
istifa edip çalışmalarını kuvvetlendirmeli, cemaatleşmeli, eğitim çalışmaları
yapmalı ve halklarının İslam medeniyetini ister hale gelmesini sağlamalıdırlar.
Yani gerçek bir devrim ve gerçek bir İslam medeniyetini isteyenler sonunda
İslam medeniyetinin kurulmayacağı bu savaşta ölmemelidirler. Onlar sonra
lazımdırlar. Bu kargaşa bittikten sonra asıl çalışmaya başlayacaklardır.
Müslümanların kanı akacaksa
başkalarının projeleri ve iktidarları için değil Allah için ve İslam medeniyetini
kurabilmek için akmalıdır. Akan kanları ümmet çınarını güçlendirmelidir.
Müslümanlar sadece birinci adımı değil sonraki adımları da düşünecek seviyeye
gelmelidirler. Sadece ölmeyi değil siyaset ve stratejiyi de öğrenmelidirler.
Konuya devam etmek dileğiyle Allah’a emanet olun.
0 yorum:
Yorum Gönder