Bizi yeryüzünün en şereflisi olarak yaratan ve yol
gösteren Allah’a hamd; insanları
uyandırmak ve kölelikten kurtarmak için mücadele eden çilekeş peygambere
salât-u selam; bu zamanda İslâm davasını omuzlayan kardeşlerime selam ile
başlıyorum.
Geçen sayıda batılı ve batıcı güçlerin Ortadoğu’da neden
diktatörlükler kurduklarını ve bu diktatörleri neden desteklediklerini birkaç
madde ile açıklamış, bu güçlerin şimdi neden strateji değiştirerek Ortadoğu’da
demokrasi istiyorlarmış gibi davrandıklarını ve neden halkları sokağa
döktüklerini açıklamaya başlayacağımı ifade etmiştim. Şimdi ona başlayalım:
Bilindiği üzere Büyük Ortadoğu Projesi, 11 Eylül
saldırısı bahane edilerek başlatılmış, Afganistan ve Irak’ın işgali ile
milyonlarca masum Müslüman şehit edilmiştir. Bu zulüm ve kargaşa dönemi hâlâ
sürmekte ve her gün yüzlerce Müslüman’ın şehid olmasına sebep olan olaylar
devam etmektedir. Bu lanetli projenin ilk basamağının, işgal ve öldürme ile hem
Ortadoğu halklarının yani Müslümanların gözünü korkutmak hem de özellikle
Afganistan ve Irak’a kendilerince yeniden çeki-düzen vermek ve istedikleri
sistemi ve idarecileri bu ülkelerde işbaşına getirmek olduğu açıktır.
Yaklaşık 3 yıldır ise projenin ikinci basamağına geçilmiş
ve Ortadoğu halkları sokağa dökülmüştür. Libya, Tunus, Mısır ve Suriye’de
halklar ‘özgürlük’ diyerek eylemlere başlamış, Libya ve Suriye’de silaha
sarılmıştır. Olaylar dikkatle gözlemlendiğinde bu olayların tabii bir şekilde
gelişmediği, bir yerden düğmeye basıldığı, bu olayların Büyük Ortadoğu
Projesinin devamı ve yeni bir safhası olduğu anlaşılacaktır. Sokağa dökülen
halklar bu olaylardan bir iki sene öncesine kadar bu diktatörleri destekliyor
ve onlara oy veriyordu. Bir kısmı severek, bir kısmı ise korkarak… Ne oldu da
birdenbire sevenler sevmez, korkanlar da korkmaz oluverdi?
Büyük kitlelerin bir sene içerisinde silahlı mücadeleye
başlayacak kadar bilinçlenmeleri mümkün olmadığına göre bu olaylar nasıl
başladı? Halklar nasıl sokağa döküldü? Bugüne kadar o zalim diktatörlerinden
korkanlar kimden ve nasıl bir güvence aldılar ki bu hareketi başlatabildiler? 100
yıldır sindirilmiş ve gözü korkutulmuş bir halkın güvence ve destek sözü
olmadan, cemaatsiz, lidersiz, kadrosuz, eğitimsiz ve plansız bir şekilde koca
bir orduya, tanklara, helikopter ve uçaklara karşı harekete geçtiğine inanmak
mümkün müdür? Birçok Ortadoğu ülkesinden bu çatışma bölgelerine götürülen
gençler kimler tarafından ve nasıl götürülmektedir? Bu işler istihbarat
örgütleri olmadan olabilir mi? Suriye ve Libya gibi devletlerde başlayan bu
hareketler neden Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Ürdün, Birleşik Arap
Emirlikleri gibi diğer krallık ve diktatörlüklerde başlamadı? Yoksa buralarda
demokrasi mi vardı? Buralarda başlamadı yani başlatılmadı. Çünkü bu kralların
Amerika ile arası iyidir ve bunlar Amerika’nın ricasını bile emir telakki eden
diktatörlerdir.
Bu sözlerim aslında Ortadoğu halklarının krallarından
razı olduğu ama birilerinin gelip onları kışkırttığı manasında anlaşılmamalıdır.
Söylenmek istenen bu zalimlere karşı daha önce harekete geçemeyen, konuşamayan
ve kımıldayamayan halklar nasıl oldu da birdenbire silahlı mücadeleyi göze
alacak hale geldiler? Suudi Arabistan, Katar ve Ürdün gibi devletler kendileri
de krallık olmalarına rağmen neden ve kimin emriyle muhalifleri desteklemekte,
gizli ve açık oluk gibi para akıtmaktadırlar? Aynı devletler neden Mısır
muhaliflerini yani İhvânı Müslimîn’i desteklememekte hatta İhvâna ve seçilmiş
Cumhurbaşkanı Mursi’ye karşı darbe yapan ve sonra da binlerce Müslümanı şehid
eden zalim darbecileri desteklemektedirler?
Bütün bu soruların cevapları düşünüldüğünde bu kadar
büyük olayların kendi kendine başlamadığı ve başlayamayacağı, bunların büyük
bir planın parçası olduğu anlaşılacaktır. Ayrıca 2003 yılında Amerika
Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın: “22 ülkede rejimi değiştireceğiz.”
sözlerini hatırlarsak olan olayların perde arkasını anlamak daha da
kolaylaşacaktır. Bu diktatörlükleri 100 yıldır bölge insanının başına bela
eden, Ortadoğu’da krallıklarla kendi menfaatlerini daha iyi koruyan Avrupa ve
Amerika’nın hedefi demokrasi ve bölge halklarının özgürlüğü olmadığına göre o
halde bu olayları başlatırken hedefleri ne olabilir?
Büyük Ortadoğu Projesinin birinci aşamasında Afganistan
ve Irak’ın işgali ile ve öldürdüğü milyonlarca insan sebebiyle çok tepki
toplayan ve prestij kaybına uğrayan aynı zamanda çok para ve asker kaybeden
Amerika, bundan gerekli dersi çıkarıp projenin 2. aşamasında bölgede iç
savaşlar çıkarmayı planlamıştır. Bu strateji ile şunları hedeflemektedir.
Maddeler halinde özetlersek:
1. Birinci Dünya Savaşı’ndaki büyük yıkımdan sonra
yüzyıldır zorluklarla meydana getirilmiş olan maddî varlıklarımızın ve
ülkelerin alt yapılarının yok edilmesi, bu ülkelerin tamamen enkaza dönüştürülmesi.
Böylece İslâm âleminin 70-80 yıl geriye götürülmesi,
2. İç savaşla yüz binlerce insanın öldürülmesi
ve Müslüman nüfusun artmasının engellenmesi,
3. Hem ülke içinde
hem de ülkeler arasında uzun yıllar sürebilecek kavga ve fitnelerin başlatılması,
araya kan girmesi ve kardeşliğin bozulması
4. Enkaza ve
harabeye dönüştürülmüş bu ülkelerin inşası için kendi inşaat firmalarına iş
çıkartılması, yeni sömürü kapıları açılması,
5. Kademe kademe Ortadoğu’nun değişik yerlerinde çatışma
bölgeleri meydana getirerek samimi, sancılı ama siyaset ve strateji bilmeyen,
olayların perde arkasındaki gerçek aktörleri göremeyen binlerce radikal
Müslüman gencin özellikle çevre ülkelerden o çatışma bölgelerine çekilmesi ve
onların orada yok edilmesi. Böylece bu radikal
ve cihad taraftarı gençlerden o diktatör sistemlerin eliyle kurtulunması,
6. İç savaş başlatılan ülkelerde 70-80 yıldır zorla
oluşturulmuş cemaatlerin ve yetişmiş kadroların hazırlıksız bir şekilde iç
savaşa çekilmesi ve bitirilmesi. Yani Müslümanların erken doğuma zorlanması.
Çocuğun anne karnında sağlıklı bir şekilde büyümesini ve vaktinde doğmasını
istemeyen, bunu kendileri için tehlikeli görenler, anneye sunî sancı iğnesi
vurur, sunî olarak sancılanmasını ve erken doğum yapmasını sağlar. Böylece doğan
çocuk ya ölecek ya da çok hastalıklı ve problemli olacaktır. Ortadoğu’da
Müslüman cemaatlere yapılmak istenen ve yapılan budur.
7. İç savaş
başlatılan ülkelerde silahlanma ihtiyacının doğması, Amerika ve Rusya gibi
silah üreticisi devletlerin buralara komşu devletler vasıtasıyla silah
sevkiyatı yapması. Rejime yapılacak silah satışlarının ücretini devlet, muhalif
gruplara yapılacak silah sevkiyatının parasını ise projenin içinde yer alan
petrol zengini devletler mesela; Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkeler
karşılayacaktır. Bu arada bölge
devletlerinde bir korku başlayacak ve silahlanma yarışına gireceklerdir.
Böylece silah üreticisi Amerika ve Rusya bu ülkelere modası geçmiş silahlarını
satabilecektir.
8. Bazı ülkelerde iç savaş çıkınca bölge ülkelerinin
farklı taraflarda yer almasının sağlanması ve böylece bölge ülkelerinin de
arasının bozulması. İran ile Türkiye arasında olduğu gibi… Bu
açık ve gizli ihtilaf zamanla mezhepler arası çatışmalara dönüşebilecektir ve
bunun olması için özellikle tekfirci gruplar her yerde desteklenmektedir. Sünni
görüntüsünde ama gerçekte tekfirci olanlar Şiileri tekfir ederken, şiilerin
tekfircileri de Sünnileri tekfir edecek ve birbirlerinin katlini caiz görecek
hale geleceklerdir.
9. İmamsız, kadrosuz, plansız ve disiplinsiz halk
hareketinin yanlışlar yapması, aralarına samimiyetsiz kimselerin hatta hırsız
ve katillerin sızması, böylece ülke insanlarının Müslümanlardan ve cemaatlerden
nefret etmesinin sağlanması. Bunun sonunda İslamî faaliyetler gerileyecek ve
insanlar bu faaliyetlerden kaçacaktır.
10. Başlatılan
halk hareketleri ve iç savaşlarla hedeflenenlerden biri de Ortadoğu halklarının
bu sahte devrimlerle aldatılıp gerçek devrimlerin engellenmesidir. Batılı
güçler Ortadoğu halklarının uyanmaya başladığını, ‘Tevhid ve özgürlük’ dediklerini
duymaktadırlar. Bu hareketler olgunlaşmadan, yetkin kadrolara ulaşamadan, halka
yön verecek ve onları İslamî şuura ulaştıracak düzeye gelmeden harekete yön
verilmek istenmekte ve hareket İslamî olmaktan çıkartılıp demokrasi taraftarı
bir harekete dönüştürülmektedir. Halklara “devrim mi istiyorsunuz, alın size
devrim” denilmekte ve gazları alınmak istenilmektedir. Halk, başındaki
diktatörden kurtulduğunu zannedip sevinirken Irak, Libya ve Mısır’da olduğu
gibi bir başka diktatör gelmekte ve bir şey değişmemektedir. Son
yüzyıldır olduğu gibi Müslümanlar savaşmakta ancak idareye başkaları hâkim
olmaktadır. Amerika ve Batılı devletlerin özellikle Suriye konusunda sessiz
kalmaları işte bu menfaatleri elde etmek içindir.
Lidersiz, kadrosuz, eğitimsiz ve plansız bu sokak
hareketleriyle bırakın İslam’ı, demokrasi bile gelmemekte ve kısa bir zamanda
bu baharın sahte bir bahar, halk devriminin de sahte bir devrim olduğu ortaya
çıkmaktadır. Geride yüz binlerce kayıp, enkaza dönmüş bir ülke, birbirine
düşman kesilmiş ve bölünme tehlikesiyle karşı karşıya kalan bir toplum
bırakılmış ve hiçbir sonuca da ulaşılamamıştır. Müslümanlar bunun acısı içinde
kıvranırken perde gerisinde halka göz kırparak onları sokağa dökenler
saraylarında mutludurlar ve ölmeyi bilen ama siyaset ve strateji bilmeyen
Müslümanlara bakarak alaylı bir şekilde tebessüm etmektedirler.
Bu olayları başlatırken bunları ve daha ötesini
hedefleyen başta Amerika olmak üzere tüm batılı güçler hedeflerine ulaşırken
aynı zamanda;
1. İstediği rejim değişikliklerini bölge insanının eli
ile gerçekleştirmekte, kendisi saldırgan durumuna düşmemekte, böylece prestij
kaybetmemekte,
2. Asker kaybetmemekte,
3. Masraf yapmamakta,
4. İç savaş başlayan ülke ve komşuları Amerika’dan yardım
ve müdahale bekler hale gelmekte, böylece Amerika’nın işgalciliği ve zulmü
unutulmakta hatta ‘kurtarıcı’ rolü oynayabilmektedir.
Bu yazdıklarım “diktatörlere sessiz kalınsın, zulme
boyun eğilsin” manasında değil elbette. Söylenen, bu işin yolunun bu
olmadığıdır. Bize göz kırpıp bizi sokağa dökenlerin hedeflerinin ne olduğudur.
Siyaset ve strateji bilmeden canımızı versek de hedefimize varamayacağımızı
ifade etmektir. Bütün bunlara rağmen elbette zalim ve kâfirlere karşı Allah
için savaşanlar siyaseten yanlış yapsalar bile yine de şehiddirler. Ama tüm
şartlarını yerine getirmeden sadece şehidler vermekle zafere ulaşılamayacağı
unutulmamalıdır.
Bir sonraki sayıda ‘Libya, Suriye ve Mısır gibi
ülkelerde sokağa çıkmadan evvel neler hesaplanmalıydı’ konusuyla devam
etmek dileğiyle… Allah’a emanet olun.
0 yorum:
Yorum Gönder